Gözlerim, satırlarına öylesine dalmış ki. Biran kompartımanın camına yasladığım yüzümde yeni doğan güneşin sıcaklığını hissettim. Defterini kutsal bir kitap gibi göğsüme bastırdım.
Birazdan Haydarpaşa garı görünecek. Sen beni beklemeyeceksin. Karşı kıyıya geçerken pakette kalan son sigaramı yakıp, Haydarpaşa’nın yüz yıllık ihtişamını sensiz seyredeceğim.
İki kulenin ortasındaki saatle, vitraylı pencerenin üzerindeki saat; yine farklı zamanı gösterecek.
Vapur uzaklaşırken seni her uğurlayışımda merdivenlerden sana yeniden koşup, boz renkli Lefke taşlarına yaslanıp ağladığımı da söylemeyeceğim.
İkinci peronda beni beklemediğini bilmenin acısını yaşamaya nasıl dayanacağımı bilemiyorum.
Bana anlattığın, ne kardelenleri ne de Murat nehrinin buz tuttuğunu gördüğümü anlatmayacağım. Zaten cama yazdığım adın da silinmiş.
Hiç alışkın değilim böyle dönüşlere. Bana yazdıklarını okurken; yitirilmişliklerin böylesine acılı olabileceğini hiç düşünmediğim için mi ağlıyorum. Yoksa seni böylesine üzdüğüm için mi?
Her sayfayı çevirirken, o her günü yeniden yaşadım.
Vagon kapıları da başladı açılmaya. Ben, tüm geçmişimi sırtladığım hurcumu yüklenip vapura koşan kalabalığa karışıyorum.
Tam turnikeler kapanırken yetişiyorum. Her zaman oturduğumuz tarafa oturuyorum. Son sayfaları bu vapurda yazdığını biliyorum.
2 Aralık
İki baharlık sevda.
İşte hepsi bu kadar.
Diğerleri bilmeyecek.
Aslında iki baharlık sevda,
hiç bitmeyecek
En son vapurla geçiyorum karşıya. Şimdi İstanbul’un tüm balkonlarından sen el sallıyorsun, tüm pencerelerinden sen bakıyorsun, günaydınım oluyorsun ben sensizliğe gülümsüyorum.
Ve artık sormuyorum neden her şey değişti diye.
Artık hatırlıyorum da..
Hüzün; bizim yazgımızdı. Hüzün; kestane gözlü bir kız ve sevda ilkbaharda tomurcuklanıp sonbaharda solan bir çiçekti...
Son yazın yarım kalmış. Ne yazardın acaba? Bilseydin kestane gözlünün tek bacağı ile sana koşamayacağını.
31 Aralık XXXX
“ Desem ki: 'Ben, seni pek çok...' Sakın gücenme emi,
Sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi.”
Orhan Seyfi Orhon
Seni pek çok seviyorum……
Neler yazardın acaba taşralım, ne yazardın? Koltuk değnekleriyle sana koşmak için çırpınan bu zavallıyı görünce…
Usulca öpüyorum satırlarını ve son kez bakıyorum geçmişime.
Saygıdeğer bir ölünün küllerini savururcasına ya da bir çelenk atarcasına denizde kaybettiklerinin anısına sevdamızı sulara gömüyorum.
Dalga dalga oluyor yüreğim. İçimde son kez çağlayan sessiz çığlık vapurun son düdüğüne karışıyor. “ Desem ki: Ben, seni pek çok...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder