Saat zamanı unutmuştu.
Saat tuttum. Tüm saatler utandı
Saat kaç mı? Bilmiyorum.
İlkin Balkanlardan gelen soğuk havayı çekiyorum ciğerlerime. Bir telaş, bir koşturmaca. Acelem neyse bilmiyorum. Bu saatlerde, sen uyuyor olmalısın. Baygın gözlerin umarsız rüyalara kapalı.
Sana “günaydınım” demeyi bekliyorum. Tıpkı sabahları sıcak bir çaya ya da kuru bir simide merhaba der gibi.
Sana “günaydınım” demeyi bekliyorum. Tıpkı uğurladığım her gün batışının ardından özlediğim gibi.
Saat kaç mı? Bilmiyorum.
Uykusuz gecenin birinde; damarlarımda dolaşıyorsun. Her nabzımın atışında; yüreğime bir girip bir çıkıyorsun. Şekerim yükseliyor. Büyük dolaşım uzun sürüyor. Seni özlüyorum. Küçük dolaşımda daha sık uğruyorsun.
Sen gelmeden önce; yüreğim sana beş var. Sen gittikten sonra; yüreğim seni beş geçiyor. Seninle her şeyi beşe bölüp beşle çarpıyorum. Neden mi? Bilmiyorum.
Sen gideli beş dakika mı? Beş gün mü? Beş mevsim mi oldu? Saat tutuyorum. Saatler utanıyor. Unutmuşlar zamanı.
Beş adım ötede taze ekmek kokuları.
Aklıma düşüyorsun. Neden mi?
Bilmiyorum.
Gece kuşları son serenadını tamamlıyor. Ağustos böcekleri, ırmak kurbağaları ile düete başladı. Tan yeri, tam yerinden doğacak, bekliyorum. Saate bakıyorum. Saatler zamanı unutmuş anlaşılan. Sen de beni…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder