1 ARALIK 19XX

Kardelenleri görmeyeceksin.
Sonbaharın son yaprağı ile unutulup gideceksin.



Çığırtanlar bağırıyor. Duymuyorum.

Yollar deniz kokuyor. Deniz sen kokuyorsun. Seni anımsatıyor ortancaların kaderi.

Karşı evden sesin geliyor. Sesine tutunup giriyorum pencerenden. Pencerende kurumuş hanım elleri.

Sabahçı kahvelerindeki tütün kokusunu silkeliyorum üzerinden. Gülüyorsun.

Paris’in arka sokaklarını hatırladın mı? Floransa’da bir çeşme başında ıslanmıştık. Bohemya’nın en çarpıcı kristallerinde parlıyordu gözlerin.

Kader bu ya!

Özlemlerim yerini korkuya bıraktı. Umutsuzlukla beklemek. Umutların umutsuzluğa dönüşmesi gibi bir şey bu. Kuş yuvalarını saklayan yaprakları süpürdü rüzgar. İçimdeki tüm kuş yuvaları bozuldu. Ellerimi üşüten soğuk kalbime doğru yayılıp ruhumu donduruyor.

Gel ve beni ısıt.

Dün kocaman kara bir bulut eteklerindeki tüm yağmuru ufuktaki dağın yamaçlarına boşalttı. Boşalttıkça dağ daha mavi oldu. Bulut daha beyaz. Sonra eteklerini yukarı kaldırıp üzüm ezen kızlar gibi küme küme yukarı çekildi. Bulutun eteklerinin altından soğuk bir güz güneşi çıkageldi. Işıkları gözümü kamaştırıyordu.

Belki sen gelmiştin. Birden seninle aynı havayı solumak yürürlüğe girdi.

Ne kaldı ki bir sonraki bahara.

Öğrendin artık. Ağaçların her mevsim yeniden filizlendiğini.

Öğrendin artık. Kirazların beyaz, şeftalilerinse pembe çiçekleriyle yalvardıklarını. Armut ağaçları da gül kurusu renklerini ve ayvalar en son açtığını çiçeklerini.

Öğrendin artık. Kırlangıç mevsimini, bademler açınca gelmeyi.

Saka kuşlarının söylediği şarkıları, güneş çiçeklerinin niye sana döndüğünü, tarla kenarındaki gelincikleri ve yabani papatyalardan taç örmeyi.

Dahası, tüm isimlerin sen olduğunu öğrendin değil mi?

Şimdi sana dokunabilirim. Sana sıkıca sarılabilirim. Işıkları söndürebilirim değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder