Dün akşam...
Kalbim, kaybolduğum karanlığın ortasında beni terk etti.
Yemin olsun.
Artık sana yazmayacağım.
Bilmem ne kadar oldu sana yazmayalı.
...ve güller açtı gülüm. Dudakların kadar pembe güller. Güllerin üzerine yemin olsun, artık sana yazmayacağım.
Güller açtı gülüm... Seni uğurlarken verdiğim ilk gülü düşünüp hüzünlendim.
Güller açtı gülüm. Kırmızı güller. Gün batımındaki öpücüklerin kadar kırmızı.
Güller açtı gülüm. Karşı dağlar kadar mor güller.
...ve bulutlar kadar beyaz güller...
Güllerle gülünmüyor gülüm. Güllerin yapraklarında sabah çisesi. Çaresizliğe küfretmek nafile. Güller kanıyor gülüm.
İçim kanıyor.
İçim yanıyor.
Söyle; gülleri ağlatmasınlar.
Mis kokulu yabani güller, sarmaşık güller, dikenli, dikensiz, sarı, pembe, bütün diğer güller açtı gülüm. Oysa, yalnızca kırmızı güller kanıyor.
Güller kanamasın gülüm.
Güller ağlamasın.
Siz yüreğinde hiç güneş doğmamış köhne kentin zavallı insanları. Küf kokulu nefesinizi üflerken, çok mu mutlandınız? Erişemeyeceğiniz erdemler arkasına sinsice sığınıp, karanlık gözlerinizle gülleri kirletirken çok mu umutlandınız?
...Başardınız. Bakın kargalar öbek öbek yığıldı. Cenaze marşlarıyla dans edebilirsiniz artık. Yüreğimizden söküp çaldığınız gülleri büyütebilir misiniz lanetli bahçenizde? Hiç ulaşamayacağınız yıldızlara küfrederek söndürebilir misiniz onları?
Yağmur yine geç kaldı. Tam mutluluğa bir kala yakalamıştık zamanı. Çıplak heykeller yapmak vardı yağmurdan. Yağmadı.
Yarın sabah olacak gülüm. Yarın sabah olacak. Yarın güller yeniden açacak gülüm. Yarın güller yeniden açacak. Dudakların kadar pembe. Yarın güller açacak gülüm. Gülleri bekle...
Gülümse gülüm, gülümse.
Yarın güller daha güzel olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder