Şarabın sihirli bordosuna aldanma.
Sarhoşluk o renkte saklıdır.
‘Ayıptır’ deyip geçerler. Takma...
Şarap rengi sana yakışır.
Şarabın bordosuna dalmışım. Birden, kadeh alıp başını gidiyor. Sonra peçete, ekmek kırıntıları, delikli peynir, şişe mantarı, sofra örtüsü... Garip bir sessizlik nöbet bekliyor başımda.
Ben garip, masa garip, kanepe garip, teneke saksıda çiçek garip. Birbirimize bakıp dertleşiyoruz.
Bu saatlerde yanımda olurdun. Ben yüreğim heyecan dolu kapıyı vururdum. Sen yarı çıplak sarılırdın. Delicesine öperdim. Öptükçe bir daha öpesim gelirdi. Doyamazdım. Ayrılırken yüreğim çıkardı yerinden. Gidişini adım adım izlerdim.
Baksana yoksun. Sen şarap renkli bir akşama karıştın şimdi. Ben yalnızlığımı katık ediyorum sensizliğe. Oysa, soğuk bira köpüklerinden bıyık yapmalıydık Karşıyaka’da bir meyhanede.
Sana şarap rengi yakışırdı. Sen şarap kokulu akşamlarda, şarap gibi döndürürdün başımı. Sen şarap rengi akşama karıştın şimdi.
Ben bu kentin arka sokaklarının birinde öleceğim. Hani o eski taş döşeli sokaklarda. Leşimi her gün geçtiğim yolun üstündeki bir mezarlığa koyacaklar. Üzerimde çakır dikenleri bitecek ve bu yoldan asla geçmeyeceksin.
Şimdi seninle Rumeli Hisarı’nda oturmak, Orhan Veli’den şiirler okumak vardı. Oysa, ben, Rumeli’nde bile ölmeyeceğim. Ulu çınarların gölgelediği, ulu camilerde beklemeyecek bedenim. Karanfil dökmeyecekler avlulara. Sala sesleri yükselirken üç-beş garibin götürdüğü musalla taşında “iyi bilirdik” diyecekler.
Nerden bilecekler ki.
Bu kentin arka sokaklarının birinde öleceğim. Sen de bilmeyeceksin.
Yer, toprak kokacak ilk yağmurla. Üzerlik otları, mor zambaklar ve yabani papatyalar bitecek ötede beride.
Bu yoldan asla geçmeyeceksin. Tarif edemediğim köşe başlarından koşmayacaksın yalnızlığıma ya da daracık bir sokakta sıkışmayacak sevdamız. Ben her gün bu hatıralarla yaşamayacağım.
Şimdi seninle batan güneşi seyretmek. Batan güneşe inat sabaha diz dize beklemek vardı. Uzak bir tavernada şarkılarımız çalmalıydı. Ben yalnızlığın üçüncü perdesini açmamalıydım bu akşamüstü. Şarap kokmalıydı dudakların. Oysa, ben kimsesiz öleceğim.
Sokak pazarcıları geçiyor yanımdan. Bizim mahalle lağım kokuyor.
Sonbahar güneşin sarhoşluğu ile alacakaranlık yerini geceye bırakacak birazdan. Sen yapraksız ağaçlarının gölgesinden geçeceksin. Gölgen büyüyecek. Kuş yuvalarını göremeyeceksin hiç. Leyleklerin nereye göçtüğünü hiç bilmeyeceksin. Belki, bir kaç güvercin uçacak karşı kaldırımdan, ibibikler gelmeyecek oralara. Saka kuşları senin bildiğin şarkıları söylemeyecek. Her şey, birbirine karışacak.
Yüreğimden sana uzanan tenha kaldırımlardan geçmeden bitecek bütün yollar... ve ben hiç ağlamayacağım. Bu saatlerde güneşin vedasını hatırlayacak mısın?
Söz verdim ya, ağlamıyorum da işte..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder