6 MAYIS 19XX

Ne sabah olur, ne merhaban duyulur.
Yalnızlığın işportaya düşmüş; haraç-mezat iskontolu satılır.



Seni anımsatan sabaha günaydın. Seninle geçecek tüm saatlere, ufukta saklanmış güneşe, börtüğe-böceğe, yeni dikilmiş çiçeğe, çirkine ve güzele, şarkılara ve türkülere, acılara ve sevinçlere, sevenlere ve sevmeyenlere günaydın.

Aydınlığı ve karanlığa, soğuğa ve sıcağa. Kısaca seni anımsatan her yere, her şeye günaydın.

Bilmezdim Salı’ların bu kadar güzel olduğunu. Çarşamba’ların da... Perşembe’lerin, Cuma’ların...

Sevda yokuşunda bana doğru uzayan gölgeni yakaladım yelkovanların sabahı gösterdiği saatlerde. Düşlerimi böldüğün yerden başlamak için seni çağırdım... Sonra eski kır yollarından kuşların kanadında geçtik. Yeşil olanca koyu idi. “Uzakta deniz görülecek sanki” dedin. Oysa, kirpiklerin deniz kadar uzak ve derindi. kirpiklerinin derinliklerinde kayboldum.

Nasıl yazamam sana? Tarla kenarında bölüştüğümüz bir baş soğanı nasıl hatırlamam? Şarap mantarlarıyla ekose örtülerin üstünde dama oyunlarımızı unutabilir miyim?

Ya da, mutluluğun yirmi beşinci saatindeki vazgeçilemezliğini...

Ölüm karası bir geceydi. Apansız ayrıldın yanımdan. Sen ayrılır ayrılmaz ellerim soğudu. Yollar uzamaya, saatler sensizliği vurmaya başladı. Yüreğimde ezgilenen şarkılar sustu, İçimdeki kahreden o çirkin uçurum olanca büyüdü...


Seni gökkuşağına en yakın olacağımız yerlere götüreceğim. Sana Süphan dağının eteklerinde nasıl kekik koktuğundan söz edeceğim. Elimi tutacaksın. Yüreğim ısınacak. Tekrar dolaşmaya başlayacaksın damarlarımda. Yayla dumanlarına karışacak birlikteliğimiz. Yitirilmişliklerimizi dişi köpeklere atıp. Papatya fallarıyla avunacağız. Yarın güzel olacak. Çünkü, tüm yarınlarımda sen olacaksın...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder