1 EKİM 19XX

İlk kez bu sabah duydum adımlarını.
Sonbahar, iyice yaklaşmıştı.
Nefesimi tuttum...
İlk yaprak düşerken sesi yankılandı.
Yaprağa sarı yakışmıyordu.



Yelkovan, akrebi peşine takmış karanlık geceye doğru sürüklüyordu. Karanlıktan mı korkuyordum? Yoksa akrepten mi?. Akrep yediye doğru ilerliyordu. Ben karanlığa doğru ilerliyordum.

Yerde pırıltılar uçuşuyordu. Yağan yağmur muydu? Göz yaşım mıydı? Algılayamıyordum. Kanım gittikçe soğuyordu. Karanlık bir yolda yürüyordum. Merhabalara tıkalı kulağım. Yanımdan geçenler var mıydı, yok muydu? Şimdi anımsamıyorum.

Sabah köprübaşında, simit aldığım adamın kamburu biniyordu ha bire üzerime. Akşamın “kör olduğuna kanaat getirdim. Ya da ben kördüm. Bilmiyorum.

İçimden akıp giden bir şeyleri durduramıyordum. Yelkovanın peşine takılmış ha bire sürükleniyordum.

Yalnızca ayak seslerimi duyuyordum. Sonra, kuru birkaç yaprak ayaklarım altında gürültüyle eziliyordu. Yağmurun yola değerken çıkardığı sese dayanamıyordum. Ensemden başıma çıkan acı, omuriliğimden aşağılara kadar iniyor, yürümemi zorlaştırıyordu.

Asılında hava soğuktu sanırım. İlk kez ürperdiğimi fark ettim. Yüreğimi birileri sıkıyor, engelliyemiyorum. Çaresiz çırpınıyor. Boğazımın kuruduğunu hissediyorum. Yelkovan akşama yaklaşıyor. Keşke, akşam olmasaydı. Akşamlardan korkuyorum.

Sen yanımdayken bütün saatlerin yelkovanlarını koparacağım.

Artık, yağmurların ıslattığı kör bir akşamı istemiyorum.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder