20 MAYIS 19XX

Bir zamanlar... diye başlardı tüm masallar.
Bir zamanlar, masallarda hep sen vardın.
Yaşanmasalar da;
masallar hep Kaf dağının ardında
“bir zamanlar” diye başlardı.



Sıradan insanların, sıradan bir şehirde, sıradan yaşadığı bir gündü. Böyle sıradan günlerde çığırtkan sesleri gün doğuşunun tılsımını bozar, zerzevatçı feryatları egzost dumanları ile kirlenmiş caddelerde yankılanırdı.

Kaldırım çizgilerine basmadan yürürdüm. Çemberlitaş yurdundan renkli kızlar dökülmüştü duraklara.

Hep ilk gelen otobüse binerdim. Birlik kıraathanesinde çayına tavla oynardık. Her defasında yenilirdim. Dimitri şarapları içerdik Muammerin Yeri’nde. Aksaray’da Civcivin kapandığı günlerdi. Parke giymek modaydı o zamanlar. Ben giymezdim. Alaattin giyerdi. Sen tanımazsın. Teknik üniversitenin serserisiydi Alaattin.

Süleyman şeker yerdi. Ne havlar ne dişini gösterirdi. Bir de Süleyman enişte vardı, rahmetli. Çarşıkapı’da çorap satardı. Paytakça yürürdü sünnetli çocuklar gibi. Süleyman enişte, sıla türküleri söyler, ben seni düşlerdim.

Kenan içkiye yeni başlamıştı. Kıvır kıvır kız gibi uzatırdı saçlarını. Ya kuş Metin. Hatırladın mı? Ne kısa kollu gömlek giyer. Ne de sokakta dondurma yerdi.

Ucuz şarkıcıların acılı ezgileri Karaköy iskelesinde vapur düdüklerine karışırdı. Tam turnikeler kapanırken yetişirdim. Sancak yanına otururduk vapurun. Daha az rüzgar alırdı. Arasında peyniri kaybolmuş sandviçimizi yerdik. Şeyhzadebaşı’ndaki berduş sinemalarında Behçet Nacar kapalı gişe oynardı. Devamlı matine…

Öylesine özlemiştim ki uğur böceklerinin beneklerini saymayı. Bu mevsimde çiçekler bile çiftleşirdi geceleri. Çekirgelerin ayak seslerini duyardık. Otların büyürken söylediği şarkıyı, güneşin tepeden inerken ağaçlara sürtünmesini...

Oysa biz kaçırdık son treni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder