5 AĞUSTOS 19XX

Dün, bütün gün -senin için- yazmıştım.
Bugün; bir değişiklik olsun diye,
sana yazmak istedim..



Sana, “ serseriyim” demiştim. İnanmamıştın. Öfkelenince dalgalar gibi köpürürüm. Hep kendimi severim. Bencilim. Lanetler haykırırım kendimce. Kendimce ağlar, kendimce gülerim. Küfrederim; bugüne, yarına ve öbürsü güne...

Sana küfretmem.

Dün, çılgın bir tayfundan sonraki sessizlik gibiydin düşlerimde. Gözlerin uzaklarda bir noktaya kilitlenmişti. Heykel gibi kaskatıydı bedenin. Saçlarından tutup, bilinçsizce sallıyordum. Yanıtsızdın.

Uzak yamaçlardan yankılanan bir seda gibi yüzüme çarpıyordu öfkem. Bir kez konuşsaydın ya, birazcık gülümseseydin ya.. Yetecekti.

Sen alıp başını gittin.

Gelmeyeceğini bildiğim için küfrettim.

Sonra, sensiz olan her şeye küfrettim. Başakların sarardığını gördüğümde de, küfrettim. Bağ bozumu yaklaşıyordu. Ben de gideceğim artık.

O çok sevdiğim mor tepeleri belki birkaç ay sonra bırakıp gideceğim. Sana ilk rastladığım yeri ve diğerlerini. Yalnızca anılarımızı götüreceğim buradan giderken.

Birkaç ıslak dokunuş ve duvarlara kazıdığım, alfabenin altıncı harfinin izi kalacak geride. Günbatısına gideceğim.

İyi ettim işte…

Bugün, herkese küfrettim. Kasap Mehmet’e, Manav Bahri’ye, Balıkçı Cekko’ya, Meyhaneci İdris’e. Anana, avradına…

Sana küfretmedim.

Sıcacık gülümsemeni koyup cebime günbatısına gideceğim.

Belki yine sizin kente gelirim. Adımlarımı sıklaştırırım evinize yaklaşırken. Mefo Cemal, beni görünce sırıtır.

Ben yürüdükçe sokağınız uzar. Ben yürüdükçe eviniz yürür. Ben yürüdükçe zaman durur. Ben bozuk azımla küfrederim.

Sen gülümsersin.

Biliyorum yine oynuyorsun benimle. Hep Oyunlarımız geliyor aklıma.

Çocuk muyduk? Bilmiyorum ama çocuksu oyunlar oynardık nedense. Sen küser giderdin. Ben seni beklerdim.

Hep böylesi akşam üstülerinde aceleci kaçamaklarımızla ıslandı dudaklarımız. Bir parça sise sığdırdık gizemlerimizi. Akşamın karanlığını basardık bağrımıza.

Üşüdüğüm zaman avuçlarında ısıtırdım ellerini. Dinsiz sanırdın sen beni ama perşembe akşamları dualar ederdim. Bir kızımız olsaydı sana benzerdi besbelli yüreği. Yüreğin olanca yufkaydı. Gözyaşlarını içine akıtır belli etmezdin.

Bütün kanatlarımızı teker teker kırdılar. Tüm yolları kestiler. Dağlara kaçtık. Yaban çalılarına takıldı yüreğimiz. Çocuksu düşlerde kaldı oyunlarımız.

Oyunlarımız geliyor aklıma: Çelik çomak ve kör ebe.. Birazcık saklambaç. Sonra, köşe kapmaca...

Hadi! “evcilik oynayalım”. Yabancı gözlerden sakınmak için kapüşonlarımızı takalım. Çadır yapalım alfabe süslü yorganımızla. Belki de, bir dahaki yaz yine erik çalarız yabancı bahçelerden.

Hadi! Evcilik oynayalım.

Neyimizeydi? Ateşle oynamak.

İlk kez elimiz yandı. Sonra dudaklarımız ve bütün bedenimiz yandı.

Ateşle oynamak yasaktı. Umursamadık yasakları. Ne güzel de çadır yapmıştık alfabe süslü yorganımızla..

Evimiz yandı. Daha kötüsü, biz yandık.

Hadi yeniden bozalım bu oyunu. Başa dönmeli zaman.

Güller ilk açtığı zaman gel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder