1 AĞUSTOS 19XX

İlk mektubun bugün geldi.
İlk mektubun; son mektubundu.
Hiç okumadım.
Sanırım, güneş çiçeklerini anlatıyordun.
Güneş çiçekleri senin gittiğin gün solmuşlardı.



Geçen gün fark ettim. Güneş çiçekleri hep güneye dönmüştü. Yolunu gözlüyorlardı.

Biliyorum, şimdi sen Akdeniz’desin. Ak bir dalganın kucağında güneş kadar sıcak sarılışların. Akdeniz kadar tuzlu dudaklarınla anason kokulu akşamlara söndürüyorsun sigaranı.

Sakın seni özlediğimi sanma. Dedim ya, güneş çiçeklerini görünce hatırladım seni. Dönmeselerdi, beklemeselerdi… Aklıma bile gelmezdin.

Zaten, ben seni hep aldattım. Ben ilk kez seni Akdeniz’de aldattım. Yağmur mevsimi değil, yangın mevsimiydi. Güneşin kızıla boyadığı bir akşamda; ak benizli, kızıl saçlı, toprak kokulu kadınlarla aldattım.

Akdeniz’i her düşlediğimde, tekrar aldatıyorum seni.

Öylesine çılgınca yaşıyorum ki sensizliği. Her gece adını bilmeğim bir kadınla başlıyoruz akşamlara. Portakal ağaçlarının gölgesinde yorgun düşüyor bedenlerimiz. Turkuvaz çinili meyhanede alaturka içip, Allahına kadar sarhoş sevişiyoruz.

Sonra, Karadeniz’de aldatıyorum. Beyaz martıların meraklı bakışlarından uzak, Karayele karışıyor çığlıklarımız. Bir balıkçı takasında, kemence tellerinde titriyor nefesimiz.

Ege’de ya da başka bir uzak denizde aldatıyorum. Her defasında başka kadınların koynunda. Rakı kadehi üstünde sirtaki yapıyoruz ve binlerce tabak kırıyorum kıvrak Grek şarkılarıyla.

Biliyor musun? Hiç güneş çiçekleri görmedim buralarda.

Nasıl oluyor? Nasıl oluyor da? Birden, güneş çiçekleri geliyor aklıma. Bütün sevdiğim kadınlar sen oluyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder